tag:blogger.com,1999:blog-50590270428281551252024-03-20T03:01:59.039-07:00periferideBodrum periferisinden anı, gezi ve güncel yaşam aktarımları...
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.comBlogger12125tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-19495518720228133642014-09-26T13:14:00.002-07:002014-09-26T13:24:54.138-07:00Beach Modasının Yaratıcısı: Maça Kızı Ayla <div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="mobile-photo">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijdFqaRxzfFMIKle2rETw6n61tUZfLDzg7Ej-1xWvFOSxtNKM1w6tqR-0W_Ea92z27vyMAIe_Myjo8hkc-RXgPYiN16plPoUWqI336YIgKwJ6SGbB1knEuSn7jKuIABdpmZrlH4IJ15a-c/s1600/macakizi2-752587.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijdFqaRxzfFMIKle2rETw6n61tUZfLDzg7Ej-1xWvFOSxtNKM1w6tqR-0W_Ea92z27vyMAIe_Myjo8hkc-RXgPYiN16plPoUWqI336YIgKwJ6SGbB1knEuSn7jKuIABdpmZrlH4IJ15a-c/s320/macakizi2-752587.jpeg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_6063463687902168466" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bodrum'un Maça Kızı Ayla Hanım...</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
Bodrum'da Maça Kızı dendiğinde şöyle bir durmak gerekir. Bodrum'un bu seçkin mekanında dünyanın dört bir yanından gelen ve kimilerince Crem de la Crem olarak nitelendirilen kesimden müşteriler ağırlanır. Maça Kızı Bodrum'un Nazar boncuğudur adeta. Sadece bir butik otel ddeğildir Maça Kızı, Bodrum'un yakın tarihine yazılmış öncü ve moda yaratan bir ismidir.</div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
Gelin bu ismi yaratan ve bugüne ulaştıran kişi olan Ayla Hanım'a kulak verelim:</div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl5NugKEwRSIaT5j7KOrm8K69qmBuImKMA_37kPsNkG-OVh0PQdmoICfHqAPJH7MmIVsoCj_0WOE1HKmaScH5bybUSKtGvW-up0sEy16M3AtY-0Ws2kswTmoHVnKkjw5_AczQld9_ERbNP/s1600/IMG_93528124429350-757717.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl5NugKEwRSIaT5j7KOrm8K69qmBuImKMA_37kPsNkG-OVh0PQdmoICfHqAPJH7MmIVsoCj_0WOE1HKmaScH5bybUSKtGvW-up0sEy16M3AtY-0Ws2kswTmoHVnKkjw5_AczQld9_ERbNP/s320/IMG_93528124429350-757717.jpeg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_6063463720688941394" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Maça Kızı Bodrum'da Türkbükü'nde artık bir <br />kalite sembolü ve başarı öyküsü!</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZNLfZ6RxSeH26txN9XThEwnzysJS6WZy8oF0a5O2bbg_K21-HZfqlOuiskEN57M1Pauh25hg4906ewnE8Sjt9YhCQqd7hk_TkNUA8gLB8GrT1izRoPcK7ewSkt_hu6vX3B1GaUYIdOiXB/s1600/IMG_93504097838213-763005.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZNLfZ6RxSeH26txN9XThEwnzysJS6WZy8oF0a5O2bbg_K21-HZfqlOuiskEN57M1Pauh25hg4906ewnE8Sjt9YhCQqd7hk_TkNUA8gLB8GrT1izRoPcK7ewSkt_hu6vX3B1GaUYIdOiXB/s320/IMG_93504097838213-763005.jpeg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_6063463731787599042" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
Bodrum'a ilk geldiğim zamanlar Hey Yavrum Hey Restaurant'ın sahibi Fransızca hocası Mustafa Bey'le kağıt oyunu oynarken maçakızına ne kadar benzediğimi söylemişti. O günden bu yana bana hep Maçakızı Ayla diye hitap edilir. Öylesine özdeşleşti ki bu isim benimle, tüm işletmelerimde seve seve bu ismi kullandım.. </div>
<div class="mobile-photo">
<br /></div>
<div class="mobile-photo">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5b0GXYd0DbiQJugXQESMAnuPbHACVJtswg0Zrn5n6Doy2eKspG5D9sKT0d08Q1OW0xAPUrhWRGjSOMbslffRnMOR-SOjQYREwkezgABhBtOLbBNeX4kbBM-xuvOOww5aXdLMwg_zuQO78/s1600/IMG_93460922463069-766809.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5b0GXYd0DbiQJugXQESMAnuPbHACVJtswg0Zrn5n6Doy2eKspG5D9sKT0d08Q1OW0xAPUrhWRGjSOMbslffRnMOR-SOjQYREwkezgABhBtOLbBNeX4kbBM-xuvOOww5aXdLMwg_zuQO78/s320/IMG_93460922463069-766809.jpeg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_6063463748270614978" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
</div>
<br />
Bodrum'a ilk gelişiniz... Nasıldı Bodrum? Nereye vardı bugün? Memnun musunuz?<br />
<br />
Hayır, kesinlikle memnun değilim. Bodrum'a ilk geldiğimde pansiyonculuğun gelişmesi ve güzel bir sahil kasabası olmasıydı hayalimde kurduğum Bodrum. Fakat ne yazık ki siteler ve şantiyeler şehiri oldu.<br />
<br />
İlk plajlar nasıl sizin yıllarca işlettiğiniz gibi yerlere dönüşüp bugün Beach adını aldı?<br />
<br />
İlk plaj işletmeciliğimi yolu olmayan ve tekneyle ulaşımı sağlanan Torba'da 1985 yılında kurdum. O zamanlar yapmış olduğum minderler, yastıklar, açık büfe ve danteller ile bugünün doğası ile en güzel köşesi burası olduğu için tercihimi bu yönde kullandım.<br />
<br />
İsminizi nasıl devam ettirdiniz bunca yıl başarıyla?<br />
<br />
İşletme olarak isim yapmak çok önemli. İsmin arkasında da durmak gerekli. Bir çizgiyi yakalamak kolay olmuyor ama onu devam ettirmek daha da zor. Maçakızı dendiği zaman ismin arkasında benim hertürlü işuletmecilik anlayışım da kendini hemen gösterir.<br />
<br />
Bodrum'un bugüne geleceğini önceden kestirebilmiş miydiniz?. Yoksa "şunu şunu da yapsaydım" diye hayıflandığınız noktalar oluyor mu?<br />
<br />
Ankara Barıka'nın sahibesiydim ve bütüm arzum Bodrum da küçük bir otelin sahibi olmaktı. Oğlumla beraber bu güzel butik oteli kurduk.<br />
<br />
Bodrum'la ilgili ilk gördüğünüz kişiye anlatmak istediğiniz şey ne olurdu?<br />
<br />
Bodrum'a ilk geldiğim zamanki doğal güzelliğini. Şimdilerde dostlar arasında hep eskileri anlatıyor ve anıyoruz.<br />
<br />
Bodrum'la ilgili bir anınız ama en çok ilginizi çeken?<br />
<br />
Bir sabah Ankara'dan kamyonla yola çıkıp gece yarısı Bodrum'a vardığımda gece yola girme yasağı olduğu halde Bodrumluların koşup bana pansiyonun önüne kadar eşlik edip bütün eşyalarımı ilk işletmem olan Maçakızı Pansiyon'un avlusuna taşımama yardım etmeleri. İlk Maçakızı Bodrum'un içinde Cumhuriyet Caddesi'ndeydi.<br />
<br />
Bugün Maçakızı nasıl hissediyor kendini?<br />
<br />
Kalite anlayışımdan ve prensiplerimden ödün vermeyerek çok iyi bir yerde olduğumu düşünüyorum ve tanrıdan biraz daha zaman istiyorum; yapmak istediğim daha çok şey var.<br />
<br />
Sorularımıza gelen cevaplarda da Maçakızı'nın kendinden emin ve kararlı halini görmek mümkün. Bu kararlılığı 28 yıldır sürüyor. şžimdilerde Maçakızı Oteli yine Türkbükü'nün en gözde ve vazgeçilmez otellerinden biri. Tabii otelin hemen sahilinde yer alan Maçakızı Beach, çok geniş ve sahile yayılmış iskelesiyle yine kendinden sözettirmeyi başarmış bir plaj.<br />
<br />
<br />
Not: Bu yazı Bodrumlife Sayı 04 Haziran 2004 tarihli dergide yayınlanmıştır.<br />
<br />
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-28005415858277695162014-04-21T10:21:00.000-07:002014-04-21T10:28:56.983-07:00“Çılgın Kalabalıktan Uzakta”<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkrFuXdmey4VdMnv2xD4yCX7fEQNYrYXkMGWQ7T77ruyFjweoIf5foxqJrmLfwM8HL1tNGWSiQ7d6e4bx7rYGvbuWDiQLFLlsTvMrw1jiX7ytqKU5drpTGaT2eBen9aTH6HmJ2Pd4e8FO-/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkrFuXdmey4VdMnv2xD4yCX7fEQNYrYXkMGWQ7T77ruyFjweoIf5foxqJrmLfwM8HL1tNGWSiQ7d6e4bx7rYGvbuWDiQLFLlsTvMrw1jiX7ytqKU5drpTGaT2eBen9aTH6HmJ2Pd4e8FO-/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_001.jpg" height="243" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bodrum Çömlekçi Köyü'nde bir köy evini alıp restore eden<br />
ve burada yaşayan Cliff - Çiğdem Fraser çifti.</td></tr>
</tbody></table>
Çok insan şehirden, kalabalıklardan uzak yaşamak ister ama bunu başaramaz... Mumcular’a bağlı Çömlekçi Köyü’nde yaşayan Çiğdem ve Cliff Fraser çifti ise bu konuda başarılı sayılabilecek çiftlerden...<br />
<br />
Geniş bir salon yada yaşama alanı... Cliff’in çalışma alanı da burada... Merdivenle inilen bir mahzen var aşağıda. Aynı merdivenle yukarı çıktığınızda ise güzel bir güneşlikli odaya ulaşıyorsunuz, kahvaltı edip güneşi hissetmek için...<br />
<br />
Üst katta harika manzaralı bir yatak odası yanında ise ütü gibi günlük işlerinizi yapabileceğiniz geniş bir oda, çok geniş bir bahçe, çalışma odası, alt ve üst teras... Cliff burada fırsat bulduğunda mermer heykeller yapıyor...<br />
<br />
Biz bir yandan evlerinin içinde fotoğraflarla gezinirken diğer yandan ev sahiplerinin anlattığı köy yaşamıyla ilgili notlara kulak verelim...<br />
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;"><br /></span>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifXIrjCyyg8zX5u8JWj6Bp5bsJZ0Oz4M5xpu4Tv1vfFSMPczyPrWwwxgEcH9m6sGe1sgmT8TZxCpWCPkos9Y2PucnleE73m8WdMLetj_1l_pp7mInCsOWjrwUCUi8NlvIMUTAAZDKH02DY/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_002.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifXIrjCyyg8zX5u8JWj6Bp5bsJZ0Oz4M5xpu4Tv1vfFSMPczyPrWwwxgEcH9m6sGe1sgmT8TZxCpWCPkos9Y2PucnleE73m8WdMLetj_1l_pp7mInCsOWjrwUCUi8NlvIMUTAAZDKH02DY/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_002.jpg" height="320" width="285" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bodrum Home Style Dergisi'nde yayınlanan<br />
diğer bir resim: evin salonu. </td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Böyle bir yeri gördüğümüzde hemen aklımıza bu söz gelir. Thomas Hardy’nin ünlü romanının adı ‘‘Far from the madding crowd” yani “Çılgın kalabalıktan uzakta”...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Sessiz sakin huzurlu yemyeşil... Etrafta kuş sesleri... Biraz tezek kokusu, uzaktan uzağa kuzuların sesleri ve dilini başlarda anlamakta yabancılık çektiğiniz köylüler... Çömlekçi köyünde</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
bu anlatıma tam uyan Cliff ve Çiğdem Sarı’nın öyküsü köyleri gezerken başlamış...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
"Özellikle Çömlekçi köyü diye düşünmemiştik, aradığımız bu civar köylerde yani Mumcular bölgesinde bahçesi de olan bir taş ev idi. Çömlekçi köyüne seyahat acentamız olmasından dolayı müşteri getiriyorduk ve ben ziyaret ettiğim her eski taş eve âşık olup herkese satılık ev aradığımızı söylüyordum.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Derken bir gün bu evi duyduk. Cliff ve ben Eylül sonu akşam saatlerinde hava kararmak üzere iken evi görmeye geldik. Daha bahçeye girer girmez işte aradığımız dedik.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfuHxyDbBkpwZTVk8P92JaigsAHxwSbwzVuv6EFsD4C1pBkUEKbBHgxmFFjBgfQmxUH6XUi59rVII0HLx7mbSzEOpnW2ouzinPs7Bzgt8r0E4Md1ncnTTZMcU1ZVcYXGhzFsdREhhz-L-C/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_003.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfuHxyDbBkpwZTVk8P92JaigsAHxwSbwzVuv6EFsD4C1pBkUEKbBHgxmFFjBgfQmxUH6XUi59rVII0HLx7mbSzEOpnW2ouzinPs7Bzgt8r0E4Md1ncnTTZMcU1ZVcYXGhzFsdREhhz-L-C/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_003.jpg" height="193" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Salonun bir diğer köşesi</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Manzara muhteşem, evin konumu çok güzeldi ayrıca Bodrum ve havaalanına çok yakındı. Biz evi görür görmez çok beğenmiştik,iki gün sonra bir akşam ev sahipleriyle konuştuk ve ertesi günü satın aldık. Ev sahipleri inanılmaz cana yakın bir aile</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
idi.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Onlar da bizi görür görmez “evi bu kişilere verebiliriz” diye düşünmüşler. Bizden önce eve talip olan birileri varmış. Osman amca, ev sahibimizin kocası satış için onlara söz vermiş fakat</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
asil ev sahibi Melek teyze kişileri hiç sevmemiş ve tapuya gidelim dedikleri gün de dağa kaçmış “ben annemden kalan evi bu kişilere satmam” diye.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Konuyu bize anlattıkları zaman Cliff ile çok güldük. Melek teyzenin daha yeni polis okulunu bitirmiş genç kızı trafik kazasında vefat etmiş o yüzden bize evi bir şartla sattılar, “ben onlara kızlarının</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
eksikliğini hissettirmeyeceğim ve onlara sahip çıkacağım”... İşin bu tarafı da çok onur verici ama öte yandan da çok üzücü tabii. O gün bugündür sık sık görüşürüz.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Ayrıca başka bir konu daha var size anlatmam gereken; Melek teyze ve bir erkek kardeşi bu evde doğmuşlar, babaları onlar daha çocukken askere gitmiş ve bir daha geri dönmemiş, annesi her gün asker yolu beklermiş, geçimleri ise tarım ve her evde olan birkaç baş hayvan.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Birgün hep birlikte dağa gitmişler. Buralarda dağda dereler akar, yaz dahi suyu eksilmeyen göletler vardır ve zakkum ağacı da suyu çok sevdiği için bu civarda oldukça boldur.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Melek teyzenin erkek kardeşi bir zakkum dalı koparıp annesine “bizim de evimizin bahçesinde bu ağaçlardan yetişsin" demiş ve eve gelince bahçeye dikmiş. Bir gün sonra erkek kardeşini kuyruklu akrep sokmuş ve kurtaramamışlar. Fakat aradan geçen zaman da fark etmişler ki çocuğu akrebin soktuğu yerde zakkum ağacı yetişmiş.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Çocuklarıyla özdeşleştirmişler ağacı. Evi aldığımız zaman kesilmemesi istenen bu ağacı aynen koruduk.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; text-align: left;"><span class="text_exposed_show" style="display: inline;"><br /></span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjY8DvgyI-VxP2bOfq27Zlj44MC7uBKTbAs8JeoIN-86pr2wIdYY25pTbIcSu9R0vZoekNMHh8zNDQZgwKIiJKdKNsItU8jDvjtEPlGIyqA-ItgGY2mrparUTvvMLnM0VqvLsD6iBeB1zai/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_004.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjY8DvgyI-VxP2bOfq27Zlj44MC7uBKTbAs8JeoIN-86pr2wIdYY25pTbIcSu9R0vZoekNMHh8zNDQZgwKIiJKdKNsItU8jDvjtEPlGIyqA-ItgGY2mrparUTvvMLnM0VqvLsD6iBeB1zai/s1600/bodrum_home_style_cigdem_cliff_004.jpg" height="194" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption">Burası Bodrum Çömlekçi Köyü'nde <br />
gerçek, içinde yaşanan bir mekân. <br />
<br />
<span style="font-size: small;"><br />Cliff: “Çiğdem’in anlattığı gibi benim özellikle çok sevdiğim bir bölüm yok. Her odanın fonksiyonları ve kullanım tarzı bir diğerinden çok farklı. Benim favori yerim ise nar bahçesi. Burası bahçenin batısında çok büyük bir dut ağacının altında oturma alanımız, masa ve sandalyelerin bulunduğu yer. Buradan evin tüm konumunu rahatça görebiliyorsunuz, balkonlar, bahçe, sebze bahçesi ve muhteşem bir Karaova vadi manzarası.<br /><br />Tabi ki bahçemiz var mevsimsel sebze ve bazı meyveleri kendimiz yetiştiriyoruz. Yetiştirdiğimiz sebzeler bizim ihtiyaçlarımızı fazlasıyla karşılı yor, ihtiyaç fazlası sebzeleri de anneme götürüyorum bütün komşulara dağıtıyor. Küçük günlük alışverişleri buradan bakkaldan yapıyoruz, fakat genelde iş dönüşü Bodrum’dan temin ediyoruz. Her Pazar günü sabah erken saatlerde başlayıp 11:00 civarında son bulan Mumcular pazarımız var. Gezmesi ve alışverişi çok keyifli ve ucuz. Çünkü ürünleri birebir üreticiden alıyorsunuz, peyniri mesela, tadarak buradan alıyoruz. Komşularımız çok sıcak ve yardımsever insanlar, bir sabah uyandığınızda kapıda taze sağılmış sıcak süt buluveriyorsunuz. Sizi çok mutlu ediyor bu, yani karşılık beklemeden vermek biliyorsunuz şehir hayatında böyle bir şey yaşamak olanaksız.<br /><br />Her bir komşumun geçim kaynağı halı dokumanın yanı sıra çiftçilik. Zeytin zamanı zeytin toplayarak ihtiyaç fazlası yağı satıyorlar. Onun dışında yetiştirilen sebzeler kendi ihtiyaçlarını karşılıyor. Bir de her evin büyük baş hayvanı var. Süt, yoğurt, peynir ve tereyağ elde ediyorlar.<br /><br />Köyde öyle ilginç kişilikler yok, herkes kendi halinde kendi geçim derdine düşmüş durumda. Köyümüzün geçim kaynağı, halıcılık, hayvancılık ve çiftçilik. Bir de seracılık var sebzeler yetişiyor Bodrum ve Milas pazarına gelen bir çok sebze bizim köylüler tarafından temin ediliyor. Eğer bir gün köy halkı seracılığı bırakırsa sanırım aç kalırız. Seracılık o denli çok önemli.<br /><br />Köyümüzde 350 kadar ev var. Yaşayan kişi sayısı 900 civarı. Yani kalabalık bir köy fakat ben tüm köy halkını tanımıyorum. Yalnızca yakın komşularımı tanıyorum. Okuma yazma iyi durumda, hemen hemen her genç Bodrum ve Milas'a çalışmaya gidiyor. Tek sorunumuz var genç kızlarımız evlenip Bodrum ve Milas’a gitmek istiyorlar... Hiç birisi köyde kalıp halı dokumak istemiyor. Bu durumda sanırım el dokuma halılarımız da rafa kalkacak yapacak kimse kalmayınca.<br /><br />Zorlukları ne böyle bir evde ve köyde yaşamanın? Sık sık kesilen elektrik ve internet bağlantısı dışında zorluğu yok.”<br /><br />Bu yazı Nisan 2014 <a href="http://www.bodrumhomestyle.com/">Bodrum Home Style </a>dergisinde yayınlanmıştır.</span><br /></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; text-align: left;">Yazı: İkbal Çiğdem Damar<br />Fotoğraflar: Necip Damar</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; text-align: left;"><span class="text_exposed_show" style="display: inline;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px; text-align: left;"><br /></span></div>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #333333; display: inline; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;"><br /></span></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-56554939542384286892014-04-14T09:05:00.000-07:002014-04-14T09:24:17.979-07:00Ortakent'in Silüetini Güzelleştiren Kule Taş Ev<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI0SRQJPhRyAns8xVhsnPaClN6ofxI_PLGQI4M7RuEkTshRmgBmBwI2mYK3dSTAdaGK4HCgXeSLgJ6cRjrfHubLzBpe6SkWvr3agvv0GeWr_im_SSRKgQ3YPMjsejT13Zv6JwWbJ3decpT/s1600/tas_ev_001.gif" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI0SRQJPhRyAns8xVhsnPaClN6ofxI_PLGQI4M7RuEkTshRmgBmBwI2mYK3dSTAdaGK4HCgXeSLgJ6cRjrfHubLzBpe6SkWvr3agvv0GeWr_im_SSRKgQ3YPMjsejT13Zv6JwWbJ3decpT/s1600/tas_ev_001.gif" height="320" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ortaken'te eski değirmenlerin olduğu yamaçtaki bu<br />
eski kule taş ev şimdi restore edilerek yeniden<br />
hayat buldu!</td></tr>
</tbody></table>
<h2 style="text-align: left;">
<b><br /></b></h2>
<h2 style="text-align: left;">
<b>Artık tarihin tozlu sayfalarının unutulmuş soluk bir resmi değil! </b></h2>
<br />
<b>"Halk yapı sanatının gerçek ürünlerini kıskançlıkla korumak gerekir" Cengiz Bektaş. </b><br />
<br />
Bodrum yarımadasının son zamanlarda en gözde yerleşim yerlerinden Ortakent'in kule taş evlerini fark etmişsinizdir; soluk, sessiz ve gizemli duruşlarıyla ta uzaktan sizi etkisi altına alırlar. Bir sonraki geçişinizde onları hala burada, bu yıkık dökük halleriyle bile olsa görebilmek için içinizden dua edersiniz. Geleneğinizle, tarihinizle, atalarınızla aranızda güçlü bağlar kuran bu evlerin hikayelerini, içlerini ve içerideki yaşamı merak edersiniz...<br />
<br />
Bir zamanlar Ortakent'te daha fazla sayıda bulunan geleneksel kule taş evlerden bugün ne yazık ki sadece bir kaç tane kalmış. Eski haline sadık kalınarak restore edilmiş olanlar ise "bir kaçı" bile değil, bir elin parmaklarının sayısını geçmeyecek kadar az... Gücümüz yetmemiş, parayla ölçülemeyecek değerdeki bu kültürü, ata yadigârlarımızı korumaya!<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Çok şükür hâlâ aramızda bu değerlerin yitip gitmesine gönlü razı olmayanlar var </b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
Bu hızlı yok oluşun önüne geçilemezken çok şükür hala aramızda bu değerlerin yitip gitmesine gönlü razı olmayanlar var. İyi ki de var. Böylece Bodrum yarımadasında bulunan bu ender yapıların mimari ve estetik inceliklerinin, tarihsel konumu çerçevesinde gelecek nesillere aktarılabilmesi mümkün olacak. Sadece gelecek nesillere aktarılmakla kalmayıp, gözümüzün bebeği ata yadigarlarımız tarihten silinmemiş olacak.<br />
<br />
İşte bu yazımızda size tarihin tozlu sayfalarında eski ve hüzünlü bir resim olarak kalmaktan kurtarılan bir kule taş evden bahsedeceğiz; Ortakent'in kule taş evlerinin sıralanış sırasında denize doğru en sonda bulunan evi iki yıl gibi bir süre içinde restore eden mimar Orhan İşbir ile ona kendi eliyle yaptığı çeşitli sanatsal objelerle destek olan, tasarımlarıyla evin iç dekorasyonunu tamamlayan sevgili eşi Ayşe Mücella İşbir'den...<br />
<br />
Meslek hayatında pek çok projeyi başarıyla hayata geçiren mimar Orhan İşbir bu evi restore ederken geleneksel yapı sanatının önceliklerini, inceliklerini günümüz teknolojisi ve konforunu da katarak uygulamış.<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b>
Kule taş evler 1600'lü yıllardan beri oradalar </b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
Ortakent'in kule taş evleri, kökeni antik çağlara uzanan bir yapı geleneğinin örnekleri olarak 1600'lü yıllardan beri bulundukları o tepelerin silüetinde varlar. Antik çağlardan yakın zamana değin pek çok kentin olduğu gibi Bodrum'un da etrafı korunma amaçlı olarak surlarla çevriliydi. Evliya Çelebi'nin söylediğine göre halk o yıllarda kalenin içinde yaşıyordu ve 1671 yılında Bodrum sadece 200 haneden ibaretti. Çeşitli sebepler yüzünden Bodrum'da surların dışında yapılan ilk evler, kule tipi evlerdir.<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b><br /> Çoğu terk edilmiş yapılardan oluşan, eski dokuya ait dokunulmamış izler taşıyan bir mahalle!<br /> </b></div>
Kule taş evimizin bulunduğu alan, Ortakent'in köy içi bölgesinde ve şimdilerde yerlilerden pek kimsenin yaşamadığı, eski yerleşim izlerinin de son bulduğu bir yer. Diğer mahallelerden farklı, çünkü evler kayalık bir yamaçta, setlerle birbiriyle bağlantı kurabilen bir vaziyette yapılmış.<br />
<br />
Mimar Nezih Aysel 2001 yılında bu bölgede birisi sarnıç, diğeri yel değirmeni olmak üzere 8 tane mimari karakterini kaybetmeyen eski taş bina tespit ederek rölövelerini çıkarmış. Bugün aynı tespiti yapmak için bu bölgeye gitse mimari karakterini kaybetmeyen sadece bu yazımıza konu olan kule taş evi bulacak korkarım ki...<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Mustafa Paşa Kulesi<br /></b></div>
Yazımıza konu Kule Taş Ev'in yakınında diğer bir bölgede şimdilerde Ada Sofra adıyla anılan, Mustafa Paşa Kulesi olarak tescil edilmiş olan ve tarihin tozlu sayfalarında soluk bir resim olmaktan kurtarılmış bir kule taş ev daha var ki görülmeye değer. Mustafa Paşa Kulesi iyi restore edilmiş ve bugüne dek pek çok yazıya konu olmuş, 1600'lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen bir yer. O mahalle de ise kurtarılmayı bekleyen pek çok eski taş binaya rastlamak mümkün.<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Bodrumlu komşuluktan anlar<br /></b></div>
Evin sahibesi Ayşe Hanım, evin restorasyonu tamamlandığında karşı evde oturan Ortakent'in yerlisi olan komşularının kapısını çalmış ve kahve içmeye davet etmiş. Komşu evin hanımı kahve içmeye geldiğinde karşıdan görünen kendi evlerine ve bahçelerine bakıp "bizim kümesin kokusu buraya kadar geliyor, görüntüsü de sizi rahatsız etmesin, en iyisi biz kümesi daha öteye bir tarafa alıverelim" demiş. Gerçekten de ertesi gün karı koca hiç üşenmeyip, hayvanlarının bulunduğu alanın yerini değiştirmişler, o alanı temizlemişler. Ayşe Hanım, bu düşünceli ve nazik davranış karşısında çok müteşekkir olmuş, ne diyeceğini bilememiş.<br />
<br />
Mimar Cengiz Bektaş'ın kitabında Arif (Kaptan) Usta'dan aktardığına göre, zaten eskiden Bodrumlular evlerin birbiriyle ilişkilerini komşu komşuya konuşarak çözermiş. "Önemli olan birbirinin içine bakmamak, görüşünü, güneşini, havasını kesmemek, komşuluk ilişkilerini titizlikle korumak" demiş Arif (Kaptan) Usta.<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Yüz yıl kadar önce ev Deveci Karabekir'e aitmiş...<br /></b></div>
Ev sahibesi Ayşe Hanım evin bulunduğu mahalleyi ve sokaklarını adım adım dolaşmış, yerli komşularını görmeye, tanımaya çalışmış. Bir gün bir sohbette kadınlardan birisi bu evin çok eskiden onun akrabalarından olan Deveci Karabekir'e ait olduğunu söylemiş. Ne yazık ki Deveci Karabekir hakkında henüz pek bir şey bilmiyoruz.<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Yapı sanatının nesilden nesile aktarılan uygulamaları<br /></b></div>
Ev sahibi Orhan Bey, evi restore ederken halk yapı sanatının nesilden nesile aktarılan ve evin orijinalinde de var olan uygulamaları korumaya özellikle çaba harcamış. Örneğin, evin pencerelerine takılan ahşap kepenkler eskiden cam kullanılmadığı için ve korunma amaçlı olarak dışarı değil içeri takılırmış. Orhan Bey de buna sadık kalmış ve öyle yapmış.<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Ardıç ağacından lentolar<br /></b></div>
Diğer bir geleneksel uygulama ise ardıç ağacından yapılmış olan lentolar. Evin orijinalinde kapı ve pencere lentoları ardıç ağacındanmış. Bin yıldan uzun ömürlü olduğu rivayet edilen ardıç ağacının Anadolu ve Türk kültüründe önemli bir yeri var. Ayrıca düşünün ki on binlerce yıl önce Çatalhöyüklüler de evlerini yaparken ardıç ağacı kullanmışlar.<br />
<br />
Orhan Bey, evin orijinalinde var olan ve ne yazık ki çoğu artık kullanılamaz bir halde günümüze ulaşan ardıç ağacından lentoları kullanılır hale getirmek istemiş. Malzemeyi ve bunu yapacak ustayı bulması -çünkü el ile düzgün bir işçilikle, bu işi bilen bir usta tarafından yontulması gerekiyor- yaptırması epey külfetli bir süreç alsa da sonunda buna değmiş.<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Aynı avluya açılan üç binadan oluşan bir mekân<br /></b></div>
Ana bina; bir kule taş ev ve bitişiğindeki ek hizmet bloğundan oluşuyor. Eskiden yunmalık, hela ve benzeri birimleri barındıran bu hizmet bloğu, şimdi çok güzel bir deniz ve doğa manzarasına sahip olan evin en büyük yatak odalarından birisine sahip.<br />
<br />
Ev sahipleri burayı satın aldıklarında birbirine bitişik bu iki binadan ayrı olarak avluda bir de ahır olarak kullanılan üçüncü bir bina varmış. Burasını hiç ölçülerine dokunmadan ve doğal yapısını bozmayarak restore etmişler. Ana bina ile arasını cam bir bölme ile muhafaza altına alıp, çok güzel bir yaşama alanına çevirmişler. Böylece aynı avluya açılan üç binada her biri ayrı özellikte ve güzellikte toplam 7 yatak odası, 5 banyo ve 4 salon oluşmuş.<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<b>
Kule Evler hakkında...<br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b>
Kule taş evler<br /></b></div>
Bodrum'daki Sakız tipi ev ve Musandralı evden başka bir de Kule tipi ev vardır.<br />
<br />
Kule taş evler ilk yapıldıklarında en kalt kat yani zemin kat ahır olarak kullanılır ve eve bu katın üzerindeki birinci kattan, dışarıdan bir merdiven dayanılarak girilirmiş. Hatta evin içinden indirilen zincirli bir köprü ile bağlantı sağlanırmış.<br />
<br />
Kule taş evleri yapan taş ustaları, evlerin kimin tarafından yapıldığını anlaşılsın diye bir duvara kiremitlerle kendilerini temsil eden sembolü örerek hatıra bırakırlarmış.</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-71586964157388978912014-04-14T08:54:00.000-07:002014-04-14T08:54:32.162-07:00Aya Nikola Kilisesinin duvarlarının anlatmadıkları!<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD6xiLZ3Ydix5egV6lK0_47322cE-k95feZmTSH3Ah3ykm_ZLdFsW4u6RnKao4_zFz0gGnloRlK1nNg3mO3QjqIL_prEba62fwzPRt8UHJ3Xa_4hkEMG1R8WrJKgFgXOWpGoHuxRuOATi4/s1600/ayanikola_bodrum-001.gif" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD6xiLZ3Ydix5egV6lK0_47322cE-k95feZmTSH3Ah3ykm_ZLdFsW4u6RnKao4_zFz0gGnloRlK1nNg3mO3QjqIL_prEba62fwzPRt8UHJ3Xa_4hkEMG1R8WrJKgFgXOWpGoHuxRuOATi4/s1600/ayanikola_bodrum-001.gif" height="320" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ara Güler'in objektifinden Bodrum Aya Nikola Kilisesi<br />yıkılmadan önce! </td></tr>
</tbody></table>
<br />
Hikâyemizin başı<br />
<br />
Bundan birkaç yüz yıl önce Osmanlı amirali Kızılhisarlı Mustafa Paşa'nın Osmanlı Donanması'na gemiler yapmak için Bodrum'a gelmesiyle başlıyor kilisemizin hikâyesi...<br />
<br />
Kızılhisarlı Mustafa Paşa savaş gemileri yapmak için komşu Yunan Adaları'ndan ustalar ve işçiler getirtip Bodrum'a yerleştirecek ve bu Rum ustalarla işçiler Bodrum'da büyük bir kilise inşa edecekler, bu kiliseye de kendi inançlarınca denizcilerin, tüccarların, öğrencilerin, çocukların hatta hırsızların koruyucusu olan Aya Nikola'nın adını vereceklerdi.<br />
<br />
<br />
Osmanlılar zamanında kilise inşa edildi<br />
<br />
1780 yılında inşası tamamlanan Rum Ortodoks kilisesi ve yarımadada yapılmış olan pek çok şapelin yapımına Osmanlılar izin verdi. İzin vermekle de kalmadı Osmanlı padişahları, Rum tebaanın ibadetlerini yerine getirebilmeleri için onarım fermanları çıkardılar.<br />
<br />
Aynı yıllarda bugün hâlâ ibadete açık olan Kızılhisarlı Mustafa Paşa Camii, Tepecik Camii, Kelerlik Camii, Türkkuyusu Camii gibi pek çok cami de yapıldı.<br />
<br />
O zamanlar herhalde herkes işiyle gücüyle meşgul olduğundan, işbölümüne ve karşılıklı hoşgörüye dayanan bir hayat vardı. Bodrum'da kimse kimsenin kilisesine, camisine, mezarına, kutsalına dokunmaya kalkışmıyordu.<br />
<br />
<br />
Mübadele ve boş kalan kilise<br />
<br />
Derken 1923 yılında mübadele dolayısıyla Bodrum'daki Yunanlılar gitti, onların yerlerine artık bizim toprağımız olmayan Girit'ten gelen Türkler yerleştiler.<br />
<br />
Rum Mahallesi, Giritli mahallesine dönüştü. Mallarını mülklerini satıp veya bırakıp giden Yunanlılarla farklı inançlara sahip olsalar da işbölümüne dayalı iyi ilişkiler kurmuş olan Bodrum halkı yeni gelen Giritli Türklere alışmakta zorlandı. Dinleri aynı olsa da farklı davranışlara, alışkanlıklara sahip Giritlilere "yarı gâvur" gözüyle bakmaya başladı.<br />
<br />
Gel zaman git zaman Giritlilere de alışıldı, denge kuruldu. Kilisede ise ibadet edecek kimse kalmamıştı.<br />
<br />
<br />
Kilise binası zamanla sosyal ve kültürel bir mekân oldu<br />
<br />
Aya Nikola Kilisesi, müdavimleri gittikten sonra artık bir kilise değil, bir binaydı sadece. Zamanla bu bina, ihtiyaç duyulan alanlarda imdada yetişti ve Bodrum'un tarih çizgisinde bir kilise değil ama her fırsatta önemli işler için kullanılan bir bina olarak kendine yer edindi; Süngerleri koyacak yer bulamayınca sünger deposu, istimle çalışan bir motorla elektrik üretmek için fabrika, film izlemek için sinema, tiyatro ve benzeri gösterilere sahne, hatta gelin-damatlara nikah ve düğün salonu...<br />
<br />
Kilise 1923 - 1969 yılları arasında Bodrum'da yaşayan herkesin bir şekilde yolunun düştüğü, hayatının önemli anlarını yaşayıp bu anları sevdikleriyle paylaştığı bir mekân oldu.<br />
<br />
Kilise binasında ilk filmler seyredildi, film starlarının, jönlerinin görüntüleri burada kalpleri çarptırdı. Kilise'nin sahnesinde izlenen tiyatro eserleri kimi zaman coşkuyla, kimi zamansa hüzün ve gözyaşıyla alkışlandı.<br />
<br />
1928-29'lu yıllarda Kilise binasına buharla çalışan bir elektrik üretme motoru kurarak Bodrum'a elektrik sağlayan şirketin kurucuları Hasan Uslu, Hasan Zengin ve Belediye Başkanı Dr. Mümtaz Ataman'ın kardeşi Necip Ataman idi.<br />
<br />
<br />
Kilise binası 46 yıl boyunca Bodrumluların hayatında yer aldı<br />
<br />
"1930 - 1980 Bodrum" kitabının yazarı Bodrum'un köklü ailelerinden Rüştü Gür anlatıyor: "Bodrum Gençlik ve Spor Kulübünün etkinlikleri ikinci bir okul gibiydi. Biz de bizden önceki kuşağın izinden gidip yalnızca futbol oynamıyor, atletizm ve tiyatro çalışmaları da yapıyorduk. Yöneticimiz Bodrum'un tanınmış ailelerinden Derviş Görgün'ün kardeşi Yusuf Görgün'dü. Yalnızca spor çalışmalarımızı değil her türlü etkinliğimizi o yönetir, bizleri kültürel açıdan da eğitirdi.<br />
<br />
Tiyatro çalışmalarımızı kulüp lokalinde yapardık. Kaymakam Ekrem Severcan'ın döneminde Kaymakam Beyin eşinin başkanlığında tiyatro çalışmaları Halkevi'nde yapılırmış. Onlar da oyunlarını Kilise'de sahnelerlermiş."<br />
<br />
"Cumhuriyetin ilk yıllarında Kilise, Halkevi'ne bağlı sosyal etkinlikler için kullanılırdı. Ayrıca 1943 - 44 yıllarında Şoför Kemal Ay adlı bir şahıs dışarıdan tiyatro grupları getirip Kilise'de gösteriler düzenlerdi. Kilise'de Turgut Nalbantoğlu'nun ablası Halime Hanım ile Bodrum Jandarma Komutanı Abdülkadir Okyay'ın nikah töreni de yapıldı."<br />
<br />
"Kulüp olarak Süt isimli bir tiyatro oyunu sahneye koymuştuk. Her zaman yaptığımız gibi Halkevi'nin bünyesinde, Kilise'de oynayacaktık. Ama davetiyeler Halkevi adına hazırlanacağına CHP adına hazırlanmış, Halk Partisi İlçe Başkanı Niyazi Toker tarafından da imzalanmıştı."<br />
<br />
"Kendisi de Halk Partili olan babam 'gençleri nasıl olur da politikaya alet edersiniz?' diye çok kızdı. Davetiyelerin parti adına değil, daha önceleri olduğu gibi Halkevi adına basılmasını istedi. Önerisi kabul edilmeyince piyes iptal edildi."<br />
<br />
(Not: Cumhuriyet Caddesi'nde bulunan şimdiki Bodrum İlçe Kütüphanesi, o zaman Halkevi olarak kullanılıyormuş.)<br />
<br />
<br />
"Tarihi değeri yoktur, bunlar kiliseyi ibadete açacaklar" dedikoduları<br />
<br />
Kilise olarak 1923 yılında boş kalan fakat yıllarca Bodrum'un sosyal ve kültürel yaşamında önemli bir yer edinen Kilise Binası nedense birilerini rahatsız ediyor. "Tarihi değeri yok", "kiliseyi ibadete açacaklar" gibi dedikodular etrafta dolaşmaya başlıyor. Kilise'nin yıkılması için Belediyeye baskılar sürüyor.<br />
<br />
<br />
"Çökme tehlikesi vardır" diye yıkımına karar verilen Kilise dinamitle zor yıkılıyor.<br />
<br />
Bundan sonrasını da Baskın Oran'dan dinleyelim: "Belediye Reisi Derviş Bey'in bu barbarlığı yapması mümkün mü? İnsancıl. Zamanı için çok kültürlü; lise bitirmiş. Çok dindar; ibadet yerini yıkar mı? Üstelik, süngerci Kalimnoslularla ve diğer adalılarla her an görüşüyor, gidip geliyor. Kendi anasıyla konuştuğu dil yani anadili de Rumca, çünkü Girit göçmeni. Sabah kalkınca ilk işi, çıt, radyoyu açıp Rumca şarkı bulmak oluyor da, ilkokula gidecek kızını öyle uyandırıyor.<br />
<br />
Derviş Bey tabii ki razı olmuyor. Bunun üzerine baskılar yoğunlaşıyor ve 'Sen yapmayacaksan biz yapacağız!'lar başlıyor. Bu ayrıntıları nereden biliyorsun derseniz, Derviş Bey benim görme mutluluğuna eremediğim kayınpederim.<br />
<br />
Tabii, aklı başında insanlar da var. Bodrum'u Tanıtma ve Turizm Derneği 1965'te başkan Rüştü Gür imzasıyla gönderdiği yazılarla yetkilileri uyarıyor: 'Bu anıt yıktırılırsa hem turizm baltalanır hem de Yunanistan misillemeye girişip camileri yıkmaya başlayabilir' diyor.<br />
<br />
Sonunda Muğla'dan bir fen memuru yollanıyor, bu zat 'Tarihî bir özelliği yoktur; Nikola adlı biri tarafından yaptırılmıştır. Mail-i inhidam [çökme eğilimi] bahis konusudur' raporu veriyor. Köyişleri Bakanlığı Aya Nikola'yı belediyeden 10 bin liraya satın alıyor. Yıkım başlıyor.<br />
<br />
İşin ilginç (ve daha da rezil) tarafı 'çökme tehlikesi vardır' denilen güzelim anıta kazma kürekle girişip yıkamayınca sonunda dinamit koyuyorlar.<br />
<br />
O kadar ki, meydana açılan ve bugün Seyfi Bar'ın bulunduğu çıkmaz sokakta yaşayan ihtiyar kadınlardan dinledim, evlerinin kimi camları kırılıyor. Bununla bile ilk katın duvarlarını yıkamayınca o çirkinler çirkini Halk Eğitim'i onların üzerine çıkıyorlar. Yıkım 1969'da, evet bin dokuz yüz altmış dokuz'da sonuçlanıyor."<br />
<br />
<br />
Aya Nikola Kilisesi, Bodrum kent kimliğinin ve ortak belleğinin ayrılmaz bir parçası<br />
<br />
Ara Güler'in fotoğraflarından bize hüzünle bakan Aya Nikola Kilisesi, Bodrum kentinin kimliğinin bir parçası olarak ortak belleğimizde hâlâ varlığını sürdürüyor.<br />
<br />
Osmanlı atalarımızın uygar devlet anlayışı sonucunda bir kilise olarak vücut bulan fakat sonrasında bir neslin, gençliğin kimliğini şekillendiren, sosyal hayatını renklendiren, aydınlatan bir bina iken bir anda yerle bir edilen, edilmek istenen acaba sadece duvarlar mıydı?<br />
<br />
<span style="background-color: #ededed; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px;">Yazı: İkbal Çiğdem Damar </span><br style="background-color: #ededed; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; margin: 0px; padding: 0px;" /><br style="background-color: #ededed; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; margin: 0px; padding: 0px;" /><span style="background-color: #ededed; color: #333333; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px;">Bu yazı Bodrumlife Dergisi Haziran 2013 sayısında yayınlanmıştır.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-13426613820302717222013-09-26T03:33:00.001-07:002014-04-14T08:42:55.439-07:00Fikret Kızılok'u anıyorum...<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyJL4VncaNnm7lHRIF-7mVtb-tHaJSzTCFG5en0YSb8CxIPVKOdhFT5VkFKHyZNuHqBuRJ6fM3n953LUOyRL9FUo9o9oeqrs8vxlk-7wOp2joDVDS9LCn_OWrrYvqN5aXOwMTA_44J_zrn/s1600/fikret_kizilok.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyJL4VncaNnm7lHRIF-7mVtb-tHaJSzTCFG5en0YSb8CxIPVKOdhFT5VkFKHyZNuHqBuRJ6fM3n953LUOyRL9FUo9o9oeqrs8vxlk-7wOp2joDVDS9LCn_OWrrYvqN5aXOwMTA_44J_zrn/s320/fikret_kizilok.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Eylül, Yalnızlığın Senfonisi...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Sanırım, 1988-89 yıllarıydı. Şimdi artık aramızda olmayan ve pek çok Bodrumlunun tanıyıp bildiği büyüğümüz Gürkan Erertem'in evinde kalabalık bir grup olarak yemekteydik. Nedense neşeli ve sevecen bir sohbet ortamı oluşmamıştı. Formaliteden sorular, cevaplar, gülücükler.. Tam karşımda Gürkan Bey'in yanında oturan kırklı yaşlarda görünen, beyaz saçlı, hafif göbekli, göz göze gelmekten çekineceğiniz kadar keskin ve sorgulayıcı bakışlı adam herkesten daha fazla sıkılmış görünüyordu.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Önümdeki tabağımdan bir lokma yemek için eğildiğimde, ancak operada duyulabilecek tizlikte çok güçlü bir ses ortalığı kapladı. İrkilerek elimdeki çatalı düşürdüm. Bir anda herkes sustu, bakışlar oturduğu yerden bu kadar uzun bir nefesle terennüm eden adamda odaklandı. Bir kaç dakika süren terennüm boyunca, öfkeli görünen yüzünde kaşları çatıktı. Kısa bir sessizlikten sonra ise güçlü bir kahkahayla ortalığı ünletti. Hiç kimse bir şey anlamamıştı. Kahkahası ortamı rahatlattı, herkes yanındakiyle konuşmasını yeniden kaldığı yerden sürdürdü. Neden sonra, cesaret edip yanımdakine sordum:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
- Kim bu adam?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
- Fikret Kızılok.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
- Neden az önce öyle bağırdı?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
- Bilmem, içinden gelmiştir herhalde.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Onu ilk kez böyle tanıdım; Şaşırtıcı, sorgulayan, cesur ve protest. Sonraki günlerde tanıştırıldığımızda fark ettim ki etrafındakilere karşı nazik, sevecen ve duyarlı idi. Dostluk, önemsediği bir şeydi. Önemsediği içindir ki, içtenlikle ve çekinmeden düşündüklerini konuşmaya, tartışmaya hep hazırdı. İçtenlik ve cesaretle meselelerin üzerine gidebilen kaç kişi vardır çevremizde, inanıp tartışabileceği sözü olan? Belki de bu yüzden yalnızdı. Çok büyük bir evrendi onun içinde yaşadığı; müziği, armoniyi, denizi, sevgiyi, hoşgörüyü, düşünceyi, değiştirme gücünü içinde barındıran.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
1966 model sarı renkli kaplumbağa tipi Wolksvagen arabasını ondan satın alırken önünde, bagaj kapağında siyah renkle kocaman yazılmış 99u sorduk: Niye 99?. Oğlumun okul numarası demişti. O arabayı uzun yıllar kullandım. Dikiz aynasına asılı boks eldiveni şeklindeki küçük maskotu ve 99 yazısını değiştirmeden.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Neyzen Tevfik Caddes'nde, Marina'nın karşısında Kaptan Hiko'nun Yeri vardı. Mandalina ağaçları arasında kurulu tahta masalarda taze balık ve en güzel Bodrum mezelerini yiyebileceğiniz bir lokanta. Sahibi ve işletmecisi Hikmet abi, iyi bir denizci ve iyi bir kaptandı, di'li geçmiş zaman kullanmamın sebebi, artık bu lokantanın olmamasından. Hikmet Abi hâlâ iyi bir kaptan ve iyi bir denizci. Ama Kaptan Hiko'nun Yeri artık yok. Kaptan Hiko'nun yerini Fikret Kızılok çok severdi. Orada yemek yenirken, derin ve hararetli sohbetler olurdu. Bir keresinde söz doğallığa gelince, çocuklarımızın bizim sahte mi yoksa doğal mı davrandığımızı algılayıp, kendi davranış biçimlerini bizlerden öğrenerek oluşturduklarını anlatmıştı uzun uzun. Rol yapmayı bizden öğreniyordu çocuklarımız.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
2001 yılının Eylül ayında Fikret Kızılok aramızdan ayrıldı. Sessizce.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Bodrum sokakları bu duygu adamının gümbür gümbür adımlarından yoksun kaldı; denizler; müziğe ve özgürce düşünebilmeye açılan yelkeninden, çırpınan yüreğinden.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
2002 yılının Eylül ayında, Mindos Evlerindeki bir komşumuz Veli Bar'ın sahibi Veli Turan, kendisinden hiç görmediğimiz bir davranışla, müziğin sesini sonuna kadar açmıştı bir gün. Günün ortasından başlayarak akşama dek saatlerce. Hiç rahatsız olmadık, kimse olmadı. Bahçesinde kurduğu masasında elinde kadeh, gözleri boşluğa asılı, Fikret Kızılok dinledi. Biz de.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Denizlerin gökyüzüyle buluştuğu o enginliklerde bir yer vardır belki de, şarkılar aracılığıyla gönüllerin bir olduğu. Fikret Kızılok sevenleri, şarkıları her çaldığında o yerdeler artık..</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
İkbal Çiğdem Damar</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Bodrumlife - Ağustos Eylül Ekim 2006 sayısı</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-26582444862215927652012-03-08T03:16:00.000-08:002012-03-08T03:16:27.692-08:00Klişelerden uzak bir kadınlar günü dileğiyle<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzKMWfIAg8NtCwsCal-BjDJWkASdUNdmBsYn6KZm_L3TC81Q3wndh4r_iZp68VjHRjKtrZa7BKlg1PxXhNkOhxo9YFfTevg0B2EwHyx5VO56hVXOM7Q2rgMU0UgVwTvxLpaDYc1eGfmm-3/s1600/cuval+nakis+022k.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzKMWfIAg8NtCwsCal-BjDJWkASdUNdmBsYn6KZm_L3TC81Q3wndh4r_iZp68VjHRjKtrZa7BKlg1PxXhNkOhxo9YFfTevg0B2EwHyx5VO56hVXOM7Q2rgMU0UgVwTvxLpaDYc1eGfmm-3/s320/cuval+nakis+022k.jpg" width="320" yda="true" /></a></div><br />
Özel günleri pek sevmesem de bazı önemli başlıkların altını çizebilmemize yararsa elbette kabulümdür. Bu özel günleri herkes kendi çıkarı için kullanmaya çalışır. Örneğin kadınlar günü denince benim aklıma atılan nutuklar, cep telefonuma e-posta adresime gelen cilalı sözlerle yapılan kutlamalar ve patlatılmaya çalışılan satışlar -pırlanta, çiçek, kozmetik ve benzeri tüketim alanları, en sevmediğim de ev işleriyle ilgili olan elektrik süpürgesi, tencere tava gibi mutfak araç gereçleri- gelir. Tamam özgür bir ülkede elbette dileyen dilediğini gündeme taşır. Ama sosyal sorumluluklarımız ve vicdanımız da var bizim. Yanımızda yöremizde veya kendi hayatlarımızda her an karşı karşıya kaldığımız dengesizlikleri, olumsuzlukları görmezden gelemeyiz.<br />
<br />
Hiç değilse bugün klişelerden ve samimiyetten uzak sözlerden, tavırlardan uzak kalabilmeyi başarabileceğimiz bir gün yaşayalım. Gerçekten hissedilerek söylenen sözler duyalım. İçtenlikle kucaklıyorsa güzel olanı sessizlik bile çok değerli. <br />
<br />
Klişelerden uzak bir kadınlar günü dileğiyle kadınlar gününü kutluyorum.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-14114521566888023532012-02-14T09:49:00.000-08:002012-02-14T09:49:48.150-08:00Sevgililer günü gökkuşağı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLlAtsDi9bP8pcYoxWGaE8V75w8LgDiwnQjMHYKj_Da8SM-xOFOBjdNNtw89D0mBxKGDnhuaGzDVneGc5FfPYmIw2nwA6UJBPpn8XBUh9PGUaxkGv-tWOqsdPiazujfNu-Yfj2swHjQVA2/s1600/gokkusagi+004k.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLlAtsDi9bP8pcYoxWGaE8V75w8LgDiwnQjMHYKj_Da8SM-xOFOBjdNNtw89D0mBxKGDnhuaGzDVneGc5FfPYmIw2nwA6UJBPpn8XBUh9PGUaxkGv-tWOqsdPiazujfNu-Yfj2swHjQVA2/s320/gokkusagi+004k.jpg" width="320" yda="true" /></a></div><br />
Bugün Bodrum Ortakent'te çektiğim fotoğrafı yukarıda görüyorsunuz. Hayatımda ilk kez bir gökkuşağını başladığı ve bittiği yere kadar tamamıyla ve tüm rekleriyle bugün gördüm. Çok sevindim buna. Üstelik iki gökkuşağı vardı fakat ikincisi tümüyle görünmüyordu birincisi gibi. <br />
<br />
Harika bir görüntüydü, çzellikle denizin üzerinde biten ucu çok güzel bir görünntü sergiliyordu. Doğa öyle güzel bir zamanda öyle renkli ve ışıltılı bir sürpriz yaptı ki, bu soğuk ve yağmurlu günde, daha güzel bir sevgililer günü hediyesi olamaz doğrusu. <br />
<br />
Ben bu gökkuşağını sevgiye, seven herkese verilen bir hediye, onurlandırma olarak görmek istiyorum. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOblZ0WkOhqr0wiOgNKefwJtRArXhXiVAsaCxUFLPc9PwlsBuk69drxnGynwfhY-vPTmrsYmfsmekUt5VzDK3-z4ldnmBFdMGUybXhAUjchUN11ixWY84C4KkTAx5aHSvvlstPXPKX43Cr/s1600/gokkusagi+002k.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOblZ0WkOhqr0wiOgNKefwJtRArXhXiVAsaCxUFLPc9PwlsBuk69drxnGynwfhY-vPTmrsYmfsmekUt5VzDK3-z4ldnmBFdMGUybXhAUjchUN11ixWY84C4KkTAx5aHSvvlstPXPKX43Cr/s320/gokkusagi+002k.jpg" width="320" yda="true" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhX74rudFwy7QrWFr6P4Q8EZbNyVIzaaqKYk0IyU0OjUs2boujFGDw-E6oAqnRXpk4IKGjhiGn-qqt91os-3XHw4XyhNW3_29Y5B9BS2oa0XkndTELJQ6zffBmwn1A9DGbQHnnQonboU3LE/s1600/gokkusagi+006k.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhX74rudFwy7QrWFr6P4Q8EZbNyVIzaaqKYk0IyU0OjUs2boujFGDw-E6oAqnRXpk4IKGjhiGn-qqt91os-3XHw4XyhNW3_29Y5B9BS2oa0XkndTELJQ6zffBmwn1A9DGbQHnnQonboU3LE/s320/gokkusagi+006k.jpg" width="320" yda="true" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjC_4KU1FKj_urFY5WJuwwxh7A2MeVtmWIODhM9h2zUGQ__qGZhR4DocsCBDtT3iq1WPE9z3P1XeCAuEHBEqcWy21-2WnYhZzxMj3EfqcciDdOBPdSmMxNNgVC8N6CnxennbrvV-l0KSUXB/s1600/gokkusagi+009a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjC_4KU1FKj_urFY5WJuwwxh7A2MeVtmWIODhM9h2zUGQ__qGZhR4DocsCBDtT3iq1WPE9z3P1XeCAuEHBEqcWy21-2WnYhZzxMj3EfqcciDdOBPdSmMxNNgVC8N6CnxennbrvV-l0KSUXB/s320/gokkusagi+009a.jpg" width="320" yda="true" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWfun8qHAWxtRvMraayQl6XMPwg5YvzJteGtk53neemCbMyHhosWVrv_boYDq2KyQeWbPOJGfc862z5asrbMK22qg26Srpgp6AeXVkmL7SUrS993E5F2_VPWqry1UDr47neaMpvfJXy4XK/s1600/gokkusagi+011a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWfun8qHAWxtRvMraayQl6XMPwg5YvzJteGtk53neemCbMyHhosWVrv_boYDq2KyQeWbPOJGfc862z5asrbMK22qg26Srpgp6AeXVkmL7SUrS993E5F2_VPWqry1UDr47neaMpvfJXy4XK/s320/gokkusagi+011a.jpg" width="320" yda="true" /></a></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-67723976961841609432012-01-09T06:56:00.000-08:002012-01-09T06:56:21.944-08:00Bodrum'dan Sakız Adası'na<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVPkfAqnutbM1yyuy9JzG6FbDyTBbel9z2qSDXhPiVeEWppaZXthBgtad7p-9bmQpEBpiBl01HZMLIpSQEtiQ6W_rplZ7Fw9FVpb83rYUnOyI6TUbUZQkBZdwsc5p_WWNVL2caeoCdTuOm/s1600/sakizagaci-006.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVPkfAqnutbM1yyuy9JzG6FbDyTBbel9z2qSDXhPiVeEWppaZXthBgtad7p-9bmQpEBpiBl01HZMLIpSQEtiQ6W_rplZ7Fw9FVpb83rYUnOyI6TUbUZQkBZdwsc5p_WWNVL2caeoCdTuOm/s320/sakizagaci-006.jpg" width="213" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bodrum'daki evimizin balkon penceresine astığım Sakız Ağacı duvar süsü</td></tr>
</tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Kasım ayının son hafta sonu yakın çevremizdeki Yunan Adaları'ndan Sakız'a gitmek için yola çıktık. Bodrum'dan başlayan ve Güvercinlik, Milas, Bafa Gölü, Söke, Aydın Otoyolu, İzmir'le devam ederek Çeşme'de son bulan bu yol Türkiye'nin en güzel yol güzergâhlarından birisidir. Hele bir de evden çıkmadan önce dinleyeceğiniz müzikleri doğru seçmişseniz... Daha iyi bir meditasyon düşünemiyorum. Bafa Gölü'ne gelmeden önce her zaman yaptığımız gibi Pınarcık köyünde odun ateşinde gözleme pişiren yerlerden birine uğradık ve onların ikramı olan domates, zeytin ile beraber otlu gözlememizi yedik, çayımızı içtik. Hiçbir konfora sahip olmayan, kamyoncuların uğrak yeri olan bu salaş mekânın neden bizim için bu kadar cazip olduğunu yol boyunca konuşacaktık. Siz de eğer seyahat etmeyi seviyorsanız bunu biliyorsunuzdur mutlaka fakat söylemeden geçemeyeceğim: Bir yerde kamyoncular mola veriyorsa orada yemek ve çay molası vermekte tereddüt etmeyin. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Bu küçük moladan sonra yolculuğumuz arka fonda Bafa Gölü'nün şiirsel güzelliği ve kıyılarda kendine besin arayan yabani kuşlar, yol kenarlarında açmış çiçekler, ağaçların pek çoğunda kahverengiden sarıya dönmüş ve kimisi çoktan yerlere dökülmüş yapraklar eşliğinde sürdü. Önce İzmir ve sonra Çeşme’ye vardık. Çeşme otobanında kimsecikler yoktu. Alaçatı yakınlarında, rüzgâr gücüyle enerji üreten onlarca belki de yüze yakın sayıdaki modern yel değirmenleri dikkat çekiciydi.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Feribot biletimiz ve onların anlaşmalı olduğu Sakız'daki bir otelde 1 gecelik oda kahvaltı konaklama kişi başı 55 Euro tuttu. Feribota binmeden önce arabamızı limanın girişinde bir yere -hiç sıkıntı yaşamadan ve kolayca yer bularak- park ettik. Limanda gayet düzenli, güzel bir binada pasaport kontrolünden geçtik. Feribota bindiğimizde saat 18:00 olmuştu bile. Sakız Adası'na varış 45 dakika sürdü. Feribottan otele gitmek için bir taksi tutmak gerekiyordu ve tam biz limandan ayrılmak üzereyken aynı feribotla adaya geldiğimiz bir çift, birlikte taksi tutmayı, nasıl olsa aynı yere gideceğimizi söyleyince kabul ettik ve taksiye bindik. Takside sohbetimiz sırasında bizim Sakız Adası'nda pek bir yer bilmediğimizi öğrendiklerinde bize akşam yemeğini beraber yememizi çünkü gidilecek iyi yerler bildiklerini söylediler. Bu sempatik karı kocanın önerisine hayır demedik. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8VzGBf6bIEnWBtkMRT7jrcS2kFNn3sJo4dvLU-1EiMeEA2Zo246CT3oOU5a0m-ZnK0h76tWkZAg06NhoJZqU-MYl0l5k60crmqakhtyml7GJ4t2X94WGZZ94sAVMSoRxItQYfX02j67h-/s1600/IMG_0154.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8VzGBf6bIEnWBtkMRT7jrcS2kFNn3sJo4dvLU-1EiMeEA2Zo246CT3oOU5a0m-ZnK0h76tWkZAg06NhoJZqU-MYl0l5k60crmqakhtyml7GJ4t2X94WGZZ94sAVMSoRxItQYfX02j67h-/s320/IMG_0154.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sakız Adası'ndaki otelimizin kahvaltı salonundan dışarıya bakış</td></tr>
</tbody></table><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Otele vardığımızda doğrusu biraz endişeliydim, görmeden bilmeden bir otelden rezervasyon yapmak pek tercih ettiğim bir şey olmadığı için beğenip beğenmeyeceğimizden emin değildim. Fakat oteli beğendik. Odaları temiz, ferah ve sıcak ayrıca deniz manzaralı idi. Bir çırpıda akşam yemeği için hazırlanıp yeni tanıştığımız dostlarımızla lobide buluştuk. Araba kiralama işini de bu arada hallettik ve ayrı ayrı arabalarımızla değil de tek araba ile beraber gitmeye karar verdik. Unutmadan belirtmeliyim ki otelin lobisinde olsun, limandaki masalarda olsun Türkçe broşürler ağırlıkta idi. Kış aylarında bomboş olan bu adaya Türk turistlerin ziyaretinin epey bir hareket ve canlılık getirdiği aşikârdı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div> <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg88zu96GvawLKUz733IXmw7FBch1NURLJENAfAMlGezL4bnxQvqOIA8rIb7stt-fv6V8Or6YQhRXulwFMxEY2ZO8T_NzpB_rZKd1SJUZ4UMLsm3EqZBxaF6QhgBbyb_IyV00k-W0dFFtx4/s1600/IMG_0159.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg88zu96GvawLKUz733IXmw7FBch1NURLJENAfAMlGezL4bnxQvqOIA8rIb7stt-fv6V8Or6YQhRXulwFMxEY2ZO8T_NzpB_rZKd1SJUZ4UMLsm3EqZBxaF6QhgBbyb_IyV00k-W0dFFtx4/s320/IMG_0159.jpg" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sakızlı fıstık reçeli - Sakız Adası'nda kaldığımız otelin kahvaltısından</td></tr>
</tbody></table> <div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Yeni tanıştığımız çift bizi tanıyıp bildikleri bir restorana götüreceklerini söylemişlerdi, doğrusu biz de sevinerek kabul etmiştik çünkü Yunanistan'da araba kullanarak veya haritaya bakarak yemek yiyecek bir yer arıyorsanız işiniz çok zor. Yollar çoğunlukla tek yönlü, çok dar ve park yeri sorunu var. Üstelik o adada sadece bir akşam yemeği için vaktiniz varsa rast gele bir yer bulup yemek yemek için girdiğinizde eğer bu bir hayal kırıklığıysa yemek faslı bir felakete dönüşebiliyor, tecrübeyle sabittir. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Direksiyonda ve ön koltukta yeni tanıştığımız dostlarımız, akşam yemeği için yola çıktığımızda yer bulmak konusunda bir sorun yaşamayacağımız için sevinçli idim. Fakat meydanda bir kaç tur atıp aynı sokaklardan tekrar geçmeye başladığımızda onlar da zaten birbirlerine sormaya başlamışlardı: "Hayatım, buradaydı nereye gitti geçen sefer geldiğimiz o yer?". </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Neyse epey bir “yok oradaydı yok şuradaydı” muhabbetinden sonra otelin bize verdiği broşürdeki yere gitmenin en akıllıca iş olduğuna karar verdik ve hiç değilse haritada yeri belli olan o yere gitmeye karar verdik. Gidebildik de. Deniz kıyısında, harika bir yerdi burası fakat bizden başka hiç kimse yoktu. Bilirsiniz bizde bir restoranda kimsecikler yoksa genellikle orada yemekler ya bayattır veya hazırlanması çok uzun sürer. İşte bu yüzden önce tereddüt etmemize rağmen, zor bela geldiğimiz bu yerde o saatten sonra akşam yemeğimizi yemekten başka yapacak bir şey yoktu. Deniz ürünleri ağırlıklı akşam yemeğimiz beklenmedik derecede çabuk hazırlanarak çok güzel bir servisle önümüze geldi.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Fiyatlar gayet makuldü. Her şey taze ve lezzetine diyecek yoktu. Uzolarımızı keyifle yudumlarken sohbet edecek o kadar çok şey vardı ki, geceye bir tavernada devam edelim dedik. Yeni tanıştığımız bu çift eğlenceli ve samimi insanlardı ve sık sık buraya sadece yemek yemek ve tavernalara gitmek için geliyorlardı. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Bu kez daha önce gittikleri o tavernayı bulabildik ve içeri girdik. Türkçe konuşan garsonlar, çalınan Türkçe şarkılar ve her şey çok güzeldi. Biz Yunanistan seyahatlerimizde neden daha önce hiç bir tavernaya gitmediğimizi birbirimize sorduk. Otele döndüğümüzde böyle güzel bir gece geçirdiğimiz için mutluyduk. Dostlarımızdan ayrılıp penceresinden karşı kıyıdaki Çeşme'nin ışıklarının görüldüğü otel odamıza döndüğümüzde dalga sesleri ninni gibi geldi. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Sabah otelin kahvaltı salonuna indiğimizde gözlerimiz dostlarımız aradı fakat sabah çok erkenden adayı gezmek için otelden ayrılmışlar ve bize iletilmesi için lobiye bıraktıkları notta iletişim bilgilerini yazmışlardı. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Sakızlı reçelleri, zeytinleri ve peynirleri, taze domatesten kurutulmuş domatese kadar her şeyiyle otelin kahvaltısı bir harikaydı. En çok sakızlı fıstık reçelini beğendik. Sonra biz de kiraladığımız arabayla adayı gezmek için yola koyulduk. Gitmek istediğimiz yerleri bir güne sığdırabileceğimiz şekilde Sakız Köyleri ve Nea Moni olarak belirledikten sonra hediye almak için şehir merkezine indik. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Yurtdışı seyahatlerinin en sevdiğim kısmı bu hediye almak işidir. Sevdiğim kişilere göre tek tek hediye seçmek için saatlerimi seve seve harcayabilirim. Sahilde bir yerde çok güzel bir hediye mağazası bulduk, bu mağazaya bayıldık ve "neden Bodrum'da böyle hediye mağazaları yok?" diye hayıflandık. Her şey sakızdan yapılmıştı; kozmetikler, reçeller, şampuanlar, lokumlar, sabunlar, kahveler ve daha neler neler... Her şeyin sakızdan yapılması, içine bir parça -adada doğal olarak yetişen sakız ağacından elde edilen bir madde olan- sakız konulması demek oluyor. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Sakız Adası küçük bir ada değil. Oldukça dağlık ve virajlı olan Nea Moni manastırı yolunda ikide bir karşımıza çıkan keçilere hayran olduk. Postlarının değişik tonlarda renkleri vardı, çeşitliliği şaşırtıcıydı. Bizi hayal kırıklığına uğratan şey ise "Sakız Evi" mimarisinin artık sadece bir efsaneden ibaret olduğuna tanık olmak oldu. Bu adada tek bir tane bile Sakız Evi mimarisine uyan eve rastlamadık. Betonlaşmaya dayalı kentleşme almış başını yürümüş burada. Anneme götürmek üzere bir sakız sardunyası dalı bulamamak ise tamamen benim kusurum. Bir dahaki sefere ilk işim bu olacak. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Nea Moni manastırı etkileyici bir yer. Civarındaki terk edilmiş evleriyle, taş yapıları ve her an bir yerden bir fısıltı duyacakmışsınız gibi hissettiğiniz atmosferiyle sizi kuşatıyor. Ayrılmak istemiyorsunuz oradan. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Nea Moni'den ayrılıp Sakız Köyleri'ne doğru yola koyulmadan önce bu köylerin kaç km. uzaklıkta olduğunu ve feribota yetişebilmemiz için ne kadar süremiz kaldığını çoktan hesaplamıştık. Yol boyunca kümelenmiş sakız ağaçlarından, dallarında siyah tanecikleriyle zeytin ağaçlarından, sarıya dönmüş yapraklarının yarısını dökmüş incir ağaçlarından gözlerimi ayıramadım. Sadece güzel değil, etkileyici de bir doğası vardı Sakız Adası kırlarının. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Sakız Köyleri; labirenti andıran dar sokakları, bozulmamış Ortaçağ mimarisiyle kesinlikle görülmeye değer yerler. Ne yazık ki çok vaktimiz kalmadığından şöylece bir görüp feribota yetişmek üzere oradan ayrıldık. Feribota bindiğimizde şu kısacık iki günde düşüncelerimizi epey meşgul edecek kadar çok şey görmüş ve öğrenmiştik. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Dönüş yolu tıpkı geliş yolu kadar büyüleyici ve Bodrum dönmek için can atılacak kadar özlenen bir yerdi.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-52489958359548199722012-01-07T03:03:00.000-08:002012-01-07T03:03:26.024-08:00Yeni bir yıl... Gerçekten ne kadar "yeni"?<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcdyfnqVrsD3cPfVvfjLseim0Vhipa3_wkjJRMG7pvs8AyHAoHKtSJbz6A1gfFUFSExBNSwN1pHeyRpXn0gSbI1DE80FE92z-frgKdfthwK8HwpFES0X-1k91jYm4wZRx8hIjpyb-tYXxN/s1600/noelagaci-002-forweb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcdyfnqVrsD3cPfVvfjLseim0Vhipa3_wkjJRMG7pvs8AyHAoHKtSJbz6A1gfFUFSExBNSwN1pHeyRpXn0gSbI1DE80FE92z-frgKdfthwK8HwpFES0X-1k91jYm4wZRx8hIjpyb-tYXxN/s320/noelagaci-002-forweb.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yılbaşı ve Noel'de ağaç süslemek kökeni çok eski bir gelenek </td></tr>
</tbody></table><br />
Bugün 7 Ocak ve ben sadece 7 gündür içinde bulunduğumuz bu henüz daha yepyeni sayılan yılın ne kadar "yeni" olduğunu sorgulayıp duruyorum kendimce. Pek kimseyle paylaşmadan. Burası sayılmaz. Çünkü burada paylaştığım şeyleri okuyan kişi kendi isteğiyle bu satırları okuduğu için kendi tercihidir okuyup okumamak. Oysa hasbelkader yanımda bulunan birisiyle onun belki de saçma bulacağı düşüncelerimi paylaştığımda o kişinin zamanını işgal etmek istemem. Belki de o bu yılın yepyeni ve tüm hayallerini karşılayacak bir yıl olduğuna gerçekten inanıyordur. Kimsenin umutlarını kırmak ve beklentilerini boşa çıkarmak istemem. Tam tersine hepimizin umutları olsun ve imkansız bile görünse beklentilerimizden vazgeçmeyelim isterim. <br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkbcr_z4ypGxuNmlnZZYry3c3fc6oSAqIr55P5murwqs17algeOiLpL5Q-IN_tbj0KEmLD1KEHO4zXdvIZZ_oCEIzQ8PLVCrrry_VfQwbtmWiWrRBbLLIZiz4lpMNTK8gm6tACnhMJYaao/s1600/noelagaci-003-forweb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkbcr_z4ypGxuNmlnZZYry3c3fc6oSAqIr55P5murwqs17algeOiLpL5Q-IN_tbj0KEmLD1KEHO4zXdvIZZ_oCEIzQ8PLVCrrry_VfQwbtmWiWrRBbLLIZiz4lpMNTK8gm6tACnhMJYaao/s320/noelagaci-003-forweb.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yeni yıl ve Noel Ağacı süsleri</td></tr>
</tbody></table><br />
<br />
Mesele şu ki, gelmekte olan, halihazırda gelmiş bulunan 2012 yılı yeni midir? Değil midir? <br />
<br />
Zaman bitip başlayan bir şey midir ki 31 Aralık'ta son bulup 1 Ocak'ta yeniden başlasın? Ayrıca biz zamanı saymaya 2012 yıl önce saymaya başladık diye zaman o zaman mı başladı? Hayır. <br />
<br />
O zaman "yeni" yıl, "yeni" hafta, "yeni" bir gün gibi kavramlar bizim algıladığımız gibi "yeni" olan şeyler değildirler. <br />
<br />
Sadece bize yeniden başlama, yeniden düşünme ve yeniden güzel şeyler yaratma şansı verdikleri için "yeni"dirler. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>O zaman "yeni" yılımız kutlu olsun!Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-59717438143415154232011-12-24T13:35:00.000-08:002011-12-24T14:06:03.824-08:00Göçmen Kuşlar, Flamingolar... <br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-UZVpM3YiK8M/TvZFQYDDnYI/AAAAAAAAAOk/Ci1yHMS_zv4/s1600/omer_dogan_026.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" rea="true" src="http://4.bp.blogspot.com/-UZVpM3YiK8M/TvZFQYDDnYI/AAAAAAAAAOk/Ci1yHMS_zv4/s320/omer_dogan_026.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fotoğraf: Ömer Doğan<br />
Güllük - Tuzla Sulak Alanı</td></tr>
</tbody></table> Flamingo dendiğinde bizim neslin aklına ilk gelen 1980’lerde yayınlanan “Flamingo Yolu” adlı dizidir. Şerif Titus’u, Lane Balou’yu ve sarışın güzel Constance’ı hâlâ hatırlarız çoğumuz. Dizinin jeneriğinde havalanan pembe beyaz flamingoları sempatiyle izlerken bizim coğrafyamızın bu doğa harikası yaratıklar için bir yaşam alanı olduğundan ise nedense haberimiz yoktur.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Oysa flamingolar ve diğer göçmen kuşlar Ekim sonu Kasım başı gibi yanı başımızdaki Tuzla sulak alanına kışlamak ve üremek için gelmeye başlarlar. Aralık-Ocak-Şubat aylarında çoğalır ve Şubat sonundan başlayarak tekrar geldikleri yöne göç ederler.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">İspinoz, küçük karabatak, büyük akbalıkçıl, kılkuyruk, yağmurçunlu, kaşıkgaga, fiyu, terek düdükçünü, beyaz pelikan, dalmaçyalı, balık kartalı, gri balıkçıl, karabağ martısı gibi kuş türleri; ayrıca pek çok yabani ördek ve yabani kaz türü burada aylarca konaklar. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Flamingo Yolu adlı diziyi izlerken bizim kendi coğrafyamızla hiç bağdaştırmadığımız, bir hayal ülkesinin güzelliği gibi algıladığımız bu kuşları bizden önceki nesil iyi tanıyordu hiç kuşkusuz. Eskiler ne güzel demişler türkülerde “Allı turnam bizim ele varırsan şeker söyle kaymak söyle bal söyle, Allı Turnam ne gezersin havada, kanadım kırıldı kaldım yollarda” Atalarımızın göçmen kuşlarla kurduğu kalpten bağ apaçık ortadayken, korkarım bizim neslimiz gibi bizden sonraki nesil de yabancılaşıyor göçmen kuşlara.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Çocuklarımız bizim göçmen kuşların yaşam alanlarını işgal etmemize, o bölgelere evler yaptığımıza şahit oluyorlar. Rant uğruna topraklarımızdaki yaşam zincirlerini koparıp, göçmen kuşlara barınacak yer bırakmadığımızda nasıl bir döngüyü engellediğimizin farkında olduğumuzu hiç sanmıyorum. <br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-Jir9rA3LXTg/TvZL59So7_I/AAAAAAAAAPE/U1VS5n1GbFI/s1600/omer_dogan_030.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="214" rea="true" src="http://4.bp.blogspot.com/-Jir9rA3LXTg/TvZL59So7_I/AAAAAAAAAPE/U1VS5n1GbFI/s320/omer_dogan_030.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fotoğraf: Ömer Doğan <br />
Güllük - Tuzla Sulak Alanı</td></tr>
</tbody></table> Bu kuşların neden göç ettiğine bile verecek kesin bir cevabımız henüz yok, her geçen gün göçmen kuşlarla ilgili yeni şeyler öğreniyor ve şaşırıyoruz. Örneğin göçmen kuşların dünyanın manyetik alanının kuvvet çizgilerine göre kendi durumlarını tespit ettiklerini ve doğru yönü bulduklarını artık biliyoruz. Bulutlu bir günde bile yönlerini şaşırmazlar. Çok iyi hava tahmincileridir. Havadaki barometrik basınç değişimini çok hafif olsa da fark edebilirler. Fırtına çıkacağını önceden keşfederler. Keskin bir görme gücüne sahiptirler. Binlerce kilometre ötedeki atmosfer basıncı değişikliklerinin meydana getirdiği çok düşük frekanslı elektromanyetik dalgaları da fark ederler. Kuşlar insanlardan çok daha geniş bir dünyayı görür, duyar ve hissederler.</div><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-YIb4FgAjS-8/TvZML6b-lbI/AAAAAAAAAPQ/8UMGHqS0kr8/s1600/omer_dogan_025.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" rea="true" src="http://4.bp.blogspot.com/-YIb4FgAjS-8/TvZML6b-lbI/AAAAAAAAAPQ/8UMGHqS0kr8/s320/omer_dogan_025.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fotoğraf: Ömer Doğan<br />
Güllük - Tuzla Sulak Alanı</td></tr>
</tbody></table><br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Milyonlarca göçmen kuşun uzun mesafeler kat ederek yaptığı yolculuk insanlar için hayati değer taşır. Kuşlar zararlı böceklerin baş düşmanıdır. Karaların çoğunun bulunduğu kuzey bölgelerine göç etmeselerdi ve yılın dörtte üçünü burada geçirmeselerdi, haşereler buralarda muazzam bir bitki katliamı yapardı. Baharda milyonlarca böcek, bitkiler üzerine yumurta bırakır. Bunlardan çıkan tırtıllar, kuşlar tarafından yenilerek kontrol altında tutulur. Çeşitli kurt, böcek ve çekirge yumurtalarını yiyerek mutlak bir kıtlığın önüne geçerler.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Hal böyleyken ve henüz Güllük – Tuzla Sulak Alanı hâlâ bu güzel canlılar için uğrak yeriyken rahat bırakalım da yaşasınlar! </div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-15582463351391470832011-12-01T10:16:00.000-08:002011-12-24T13:55:06.004-08:00Kum Zambakları<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfgMGOKRPX35Q17L3Opegd9JRazZnTagvIag0VsHmrQYnuIEP7cqazwtND8dMXYMcJ2tw5a8kJUyNCwPqQf1METabZSsD4X14UCdXqQnCFzurkOxqD10feHF2nhNOGsltW-D8dhW795oS_/s1600/kumzambagi-004.gif" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" dda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfgMGOKRPX35Q17L3Opegd9JRazZnTagvIag0VsHmrQYnuIEP7cqazwtND8dMXYMcJ2tw5a8kJUyNCwPqQf1METabZSsD4X14UCdXqQnCFzurkOxqD10feHF2nhNOGsltW-D8dhW795oS_/s320/kumzambagi-004.gif" width="239" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kum Zambağı </td></tr>
</tbody></table></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Bundan 15 yıl kadar önceydi sanırım. O zaman da şimdi olduğu gibi benim için yaz günlerinin en güzel eylemi kumsalda güneşlenmek ve denize girmekti. İnsanı canlandırıp yeniden doğmuş gibi arındıran serin Ortakent denizinin billur gibi temiz denizinde yüzüp çıktıktan sonra nefes nefese kendimi kumların üzerindeki havluma attığımda burnuma gelen güzel ve ferahlatıcı kokunun etraftaki birilerinin parfümü olduğunu sandım önce. Fakat diğer günlerde de bu kokuyu sık sık fark ettiğimde “Allah Allah, kimden geliyor bu güzel koku?” diye epey bir zaman merak ettim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hatta kendime parfüm almak için bir mağazaya girdiğimde bu kokuyu tezgâhtar kıza tarif edemeyip bulabilmek için her bir markanın ürünlerini tek tek denemeye kalkmışlığım vardır o günlerde.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK_Kd8ye4iBYvM9fcATzdeDTPivCBGY1X8fSkj60saUULcj-TjEwvc5B6S5dzBX5COXv3pDn2UWEY1cNREjhefAH8kc-Smrjtb3TLQ5LK4wmEJ3AFtrF8j3Ajsn4Owq_TIydEMMecTU_5E/s1600/kumzambagi-002.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK_Kd8ye4iBYvM9fcATzdeDTPivCBGY1X8fSkj60saUULcj-TjEwvc5B6S5dzBX5COXv3pDn2UWEY1cNREjhefAH8kc-Smrjtb3TLQ5LK4wmEJ3AFtrF8j3Ajsn4Owq_TIydEMMecTU_5E/s320/kumzambagi-002.gif" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Bir gün yine -Ortakent kumsalının devamı olan- Kargı sahilinde tek başıma güneşlenirken, güneşin ışınlarını iliklerime kadar hissedip gözlerim yarı aralık uyumakla uyanık kalmak arasında mest, bir kaç dakika önce okumakta olduğum kitabım bir yana devrilmiş, düşüncelerim bir oraya bir buraya savrulurken birden bir rüzgârın hafif esintisiyle aynı koku burnuma geldi. İşte o zaman bu kokunun birisinden gelen bir parfüm kokusu olamayacağını anladım. Çünkü etrafta benden başka kimseler yoktu, ekim ayının ortalarında yaşanan sarı yaz günlerinden biriydi. Gözlerimi açmaya ve yerimden kıpırdamaya erinerek o vaziyette<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>düşünmeye başladım. İyi ama o zaman nerden geliyordu bu güzel koku? Üstelik bir gelip bir giden, duymak istediğimde değil ansızın en ummadığım bir zamanda ama sadece burada, Ortakent - Kargı kumsalında burnuma gelen bu eşi benzeri olmayan koku neydi? Yoksa az önce yarı dalmışken rüyamda gördüğüm rahmetli babaannem kendisinin iyi ve huzurlu olduğunu anlatmak için bana cennetten mi gönderiyordu bu kokuyu? Yada bana yaptığım iyi şeyler için teşekkür mü ediyordu, kim bilir? Bu koku bir ödül müydü bana? Cennetin kokusu muydu? </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixbi5tHLg5sg0Yf63jiU8ok5gLHiGpEtCGWvUt67q-KlBXllosOFF-44mgcitkYdrvq_OxXeT_cCq55_IkqCFeW-q0TdwW06v8SI4KKYNxyfaIs-bbona4jPpjJ8ObGi_sgPKfcvZg1LVu/s1600/kumzambagi-003.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixbi5tHLg5sg0Yf63jiU8ok5gLHiGpEtCGWvUt67q-KlBXllosOFF-44mgcitkYdrvq_OxXeT_cCq55_IkqCFeW-q0TdwW06v8SI4KKYNxyfaIs-bbona4jPpjJ8ObGi_sgPKfcvZg1LVu/s320/kumzambagi-003.gif" width="240" /></a></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Bu düşüncelerime kendim bile güldüm ve içimden “hadi canım,sen de artık iyice saçmalamaya başladın” deyip yerimde doğrularak gözlerimi açtım ve etrafıma şöyle bir bakındım. Bir de ne göreyim, kumsalın tam ortasında havlumu serdiğim yerin yarım metre ilerisinde yeşil uzun yapraklarının arasından hafifçe boynu bükük ama kocaman görünen bembeyaz bir zambak çiçeği! Daha önce hiç görmediğim, gördüysem de fark etmediğim bir çiçek. Şaka gibi, sanki kumların ortasına dekoratif amaçla konulmuş gibi duruyor.Bir zambak olup olmadığını bilmem mümkün değil, bildiğimiz zambaklara da pek benzemiyor ama insan bu çiçeğe ancak zambak diyebilir, başka bir isim değil. </span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Dokunmaya bile kıyamayıp kokladım ve kokunun kesinlikle ona ait olduğundan emin oldum. Etrafta sağda solda kumların arasında pek çok olduklarını gördüğümde sesli olarak gülmeye başladığımı hatırlıyorum. “Nerden çıktınız siz böyle, ne güzel şeylersiniz” diye kendi kendime söylenerek bu güzel<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>karşılaşmanın ve kumsaldaki beraberliğimizin tadını çıkarmak üzere yeniden kumlara uzandım. Tıpkı bir meditasyondaymışım gibi derin nefes alışlarımla onların sadece kokularını değil güzelliğini ve varlıklarıyla bana verdikleri sevinci içime çektim. </span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Hüzün sarılarının etrafta ışıdığı bir sonbahar günü kafamda bin bir düşünce, kumsalda tek başıma güneşlenirken aniden fark ettiğim varlıklarıyla bana neşe katan, kendiliğinden orada bitivermiş ve günümü güzel kılan bu çiçekleri çok sevdim. Sonraki günlerde ta kasım başına kadar her kumsala inişimde havlumu bir kum zambağı öbeğinin yanına serdim ve sadece koklayarak değil o nazenin ve kırılgan hallerini, rüzgârda salınışlarını seyrederek kafamdaki bin bir türlü olumsuzluğun hoşgörüye dönüştüğü çok güzel saatler geçirdim. </span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Derken kış geldi ve artık kumsala pek inmez oldum. Yaz yeniden geldiğinde ise kumsala inmek için ayıracak vaktimin olmadığı zamanlardaydım. Bu böyle 15 yıla yakın bir süre devam etti ve ben onları unuttum, gitti. </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4G8_2Hhnn2qr6nHCJaMMbFk8VnJocjyum7p_LiRD37fu6uNsz2FAmHu1o0kTQY78EtGTmAiGEs9ySpVoMHTJjyPSMreQHX0DAi5tU4eJl_weDU4tDnodMYGFY02LYafxUsae29eYjAwRK/s1600/kumzambagi-006.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4G8_2Hhnn2qr6nHCJaMMbFk8VnJocjyum7p_LiRD37fu6uNsz2FAmHu1o0kTQY78EtGTmAiGEs9ySpVoMHTJjyPSMreQHX0DAi5tU4eJl_weDU4tDnodMYGFY02LYafxUsae29eYjAwRK/s320/kumzambagi-006.gif" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Bu yazın son günleri hatta eylül ayının da sonlarıydı, o çok sevdiğim Ortakent - Kargı kumsalına yeniden döndüm sonunda ve hayatıma tekrar deniz-kumsal-güneş ritüelini sokmayı başarabildim. Kumsalda olduğum her anı büyük bir keyifle içime çekerken bir an kum zambaklarını hatırlayıverdim birden ve tüm keyfim kaçtı. Nasıl olup da bunca yıl onları unuttuğuma inanamadım. Etrafıma bakındım, kalktım bir kaç metre sağa sola yürüyüp arandım fakat yoklardı, bulamadım. Sonraki günlerde de kumsala indiğimde hep gözlerim kum zambaklarını aradı. İnternette haklarında araştırmalar yaptım, resimlerine baktım. Kum zambakları hakkında okuduğum “türleri yok olmakta” ibaresi içimi yaktı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kime kızacağımı bilemedim. Yoksa bu sahillerde artık kum zambakları açmıyor muydu? Ortakent kumsalına başka bir anlam katıyordu kum zambakları, onlardan başka hangi bitki bu kadar güzelleştirebilirdi bu sahili? Üstelik kum zambaklarının yeri yurduydu bu sahil. Onları yerinden yurdundan etmek nasıl bir zalimlikti! </span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Her gün sahilde uzun yürüyüşler yaparken gözlerim hep kenarlarda bir yerlerde bir kum tepesinin ardından başlarını uzatıvereceklerine inanarak etrafı tarıyordu. Fakat kumsalda güneşlenen insanlardan değil kum zambaklarını kumları bile görmek neredeyse imkânsızdı. Hatta kendini ayrıcalıklı gören bazı siteler kumun üzerine beton dökmüşler ve orayı yasalara aykırı olarak tamamen kendi bölgeleri ilan ederek kimseyi yaklaştırmıyorlardı bile. </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCkkt25YYN2-JptRmCT71s7lVMBfRnnzenF1jbnLbWTx-abjbJkxWjFcsF7I5ZLkfo6uK76-tFhmY27yTzvZSEM0Pqc2bbYmGRvPgqQA_YmVc59vfq3H4G25xIpeJFQzZzhDLPGtfbZ-Rp/s1600/kumzambagi-007.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCkkt25YYN2-JptRmCT71s7lVMBfRnnzenF1jbnLbWTx-abjbJkxWjFcsF7I5ZLkfo6uK76-tFhmY27yTzvZSEM0Pqc2bbYmGRvPgqQA_YmVc59vfq3H4G25xIpeJFQzZzhDLPGtfbZ-Rp/s320/kumzambagi-007.gif" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">İyi ki bu duruma içim parçalandığı için “daha uzaklara gideyim” demiş ve yarısına kadar beton dökülmüş kumsalı daha az görmek adına yürüyüş parkurumu uzatmışım. Tabii sezon da artık sona ermiş ve kimseler kalmamıştı sahillerde. Bir gün Kargı sahilinin en uzak köşelerinden birisinde bir de ne göreyim! Kum zambakları! Oradaydılar. Hemen koştum, dokunmayıp sadece kokladım ve onları uzaktan sevdim. Ertesi gün fotoğraflarını çekmek için koştum yanlarına. </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwJiJESTo90C54oR-qeJgXnrrGC8FBxfua-gyEoMLqxQln5sU8UmnZ-SSkOc9_6s8yXnctqYGMy5HDPeE1PWzLF5-_B03NEIo-2AIamVKM-qrDjfaxCAbEYODsNuqEdWwAho18RS54nHDH/s1600/kumzambagi-005.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwJiJESTo90C54oR-qeJgXnrrGC8FBxfua-gyEoMLqxQln5sU8UmnZ-SSkOc9_6s8yXnctqYGMy5HDPeE1PWzLF5-_B03NEIo-2AIamVKM-qrDjfaxCAbEYODsNuqEdWwAho18RS54nHDH/s320/kumzambagi-005.gif" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Kum zambakları artık yürüyüşlerimde varlıkları ve güzel kokularıyla etrafa güzellik saçıyorlar. O kadar doğallar ki, onları fark edemeyebilirsiniz bile dikkatle bakmazsanız. Ekim sonuna kadar çiçekleri kumların üzerinde sanki dekoratif bir süsmüş gibi kalacak. Sonra vedalaşacağım onlarla, kış boyunca dinlenecekler, belki de yapraklarını bile feda edecekler bir sonraki ağustos ayında çiçek açabilmek için. Yumruları toprağın altında kendini çoğaltacak eğer birileri onları bulundukları yerde rahatsız etmezse. </span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span style="font-family: Calibri;">Onların bu sahillerde ve hayatlarımızda hep var olmasını, denize girmek ve güneşlenmek için bu güzel kumsalın nimetlerinden faydalanan insanların üzerinde bulundukları sahilin bu güzel çiçeklerin evi olduğunu hiç unutmamasını diliyorum. </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD0AYq9byhAnqAUI8WlVG94CjVdIgrFslCsRVJ4X2Vm5ck5Ou4Csyp_GSeJAN6UoMSNuH5X24kNvjYTjPauY9Okpnv7yB3-ZRkCbxa5bMkcppWvbmtD1EPrSvX73CwlQIou0dnyqri7h7Z/s1600/kumzambagi-001.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD0AYq9byhAnqAUI8WlVG94CjVdIgrFslCsRVJ4X2Vm5ck5Ou4Csyp_GSeJAN6UoMSNuH5X24kNvjYTjPauY9Okpnv7yB3-ZRkCbxa5bMkcppWvbmtD1EPrSvX73CwlQIou0dnyqri7h7Z/s320/kumzambagi-001.gif" width="240" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><span style="mso-bidi-font-weight: bold;"><strong>Not 1:</strong> Kum zambağı</span> <span style="mso-bidi-font-style: italic;">(Pancratium maritimum)</span>, nergisgiller (Amaryllidaceae) familyasına ait, kıyı kumullarında yetişen soğanlı bir bitki türü.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Çok yıllık, soğanlı, genişçe uzun şeritsi yapraklı, yaklaşık 40-<metricconverter productid="45 cm" w:st="on">45 cm</metricconverter> boyunda, beyaz çiçekli, çiçek sayısı 3-15, koronalı, korona tepallerin 2 / 3 ü kadardır. Çiçeklenme zamanı ağustos ve ekim ayları arasındadır.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Tüm Akdeniz ülkelerinde ve Karadeniz’in güney kıyılarında yetişir. Türün nesli tehlike altındadır. Türkiye'de bulunan zambakların ülke dışına çıkarılması suçtur. Türe yönelik en önemli tehdit, kıyı bölgelerinde hızla yayılan yazlık konutlardır.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Kaynak: Vikipedia</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"><strong>Not 2:</strong> </span>Kum Zambağı’nın Muğla’da halk arasındaki yöresel adı “Tantaraş”. Datça ve civarında soğanını dövüp bir beze sarıyorlar ve ağrıyan eklem veya adalenin üzerine koyarak, ayrıca romatizma tedavisinde de kullanıyorlar. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
Kaynak: Prof. Dr. Ertan Tuzlacı "Bodrum'da Bitkiler ve Yaşam" </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5059027042828155125.post-46361274925168148472011-11-15T09:33:00.000-08:002012-01-07T03:56:25.464-08:00BaşlarkenDoğrusu hep neden bir şeyler yazmak istediğimi sorgulamışımdır. Sadece kendimin değil başkalarının da - özellikle günlük tutanların - neden yazdığı aklımı kurcalar. Saçma bulduğumdan yada gereksiz gördüğümden değil, tam tersine yazmak eyleminin ve başkalarının yazdığını okuyarak bu eyleme anlam kazandırmanın benim gözümde anlatılması zor önemlilikte bir yeri var. Okumak eylemi ikincil kalıyor, yazmak eyleminin yanında. Tabii ki okumak eyleminin ne denli hayatlarımızı etkileyip şekillendirdiğini yadsımak değil niyetim. <br />
<br />
Her neyse, eminim hepimizin aklının içinde dönüp dolaşan ve içinde bulunulan zaman-mekan-algı durumuna göre cevapları değişen sorgulamaları vardır ve benimki de onlardan biri sadece. <br />
<br />
Yani uzun lafın kısası "Neden buraya bu satırları yazıyorum?" sorusuna verecek kesin bir cevabım yok şimdilik. Bir kaç sebep sıralayabilirim fakat eğer ben kendimi bir parça tanıyorsam, kendimi yanıltmışlığım da vardır ve bu cevapların doğru olup olmadığını ben bile bilemem. Çünkü hepinizin her an yakalanabileceğiniz hatta yakalandığınızda da büyük bir ihtimalle farkına varamayacağınız çağımıza özgü bir hastalığımız var: "kendine yabancılaşma". <br />
<br />
"Neden buraya bu satırları -üstelik kişilerin izleyip yorumlamasına açık olarak- yazıyorum?" sorusunun cevapları şunlar olabilir:<br />
<br />
- Sosyalleşme ihtiyacı <br />
- Kendini anlamaya çalışma<br />
- İlgi çekmek<br />
- Paylaşmak<br />
- Kayıt tutmak, ileride hatırlamak ve ders almak için kendi tarihini oluşturmak<br />
<br />
Şimdilik bu kadar. Henüz hiçbirşey yazmadığımın farkındayım.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/01509137781923264885noreply@blogger.com0